"Emanete sonuna kadar sahip çıkacağız"
Aksa İlim ve Davet Merkezi AKMER'in Sarıyer Temsilciliğimiz "Kudüs Bilinci" konulu program düzenledi. Uluslararası Kudüs ve Filistin Destek Birliği Sözcüsü Talal Nassar ve Beytülmakdis Öncüleri Derneği Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Güneş'in konuşmacı olarak katıldığı program ilgiyle takip edildi.
Program Muhammed Altun’un Kur’an ayetlerini mealiyle okuması ve AKMER Sarıyer Temsilciliği adına Gökhan Çalışkan’ın selamlama konuşmasıyla başladı.
Programda ilk olarak Muharrem Güneş söz aldı. Konuşmasını slayt eşliğinde sunan Muharrem Güneş, Hz. Peygamberin 23 yıllık peygamberlik süresinde 14 yıl boyunca namazlarını Mescid-i Aksa ’ya yönelerek kıldığı bu mukaddes mekânın -etrafı mübarek kılınmış mescit ve kutsal şehir Kudüs’ün- işgal altında olmasının bütün ümmet için bir zül olduğunu ifade ederek sözlerine başladı.
İşgal Rejimi Mescid-İ Aksa’yı Önce Bölüp, Sonra Yıkmak İstiyor
Siyonist İsrail’in, hedefinin Kudüs’ü bir İslam şehri olmaktan çıkarıp işgalini kalıcı hale getirmek olduğunu belirten Güneş, “Siyonist işgal rejimi Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya yönelik kirli emel ve planlarını uygulamak için fırsat kolladığını son gelişmelerle bir kere daha göstermiş bulunmaktadır. İngiliz ve Amerikan emperyalizminin gayri meşru çocuğu bu işgal rejimi, Kudüs’ü bir İslam şehri olmaktan çıkararak işgalini kalıcı hale getirmek, Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebi’yle birlikte yeryüzündeki üç ana mescidden biri olan Mescid-i Aksa’yı önce bölmek, ardından da yıkarak ortadan kaldırmak istemektedir.” dedi.
Siyonistlerin bu amaç ve planları doğrultusunda Mescid-i Aksa’yı sürekli abluka altında tuttuğunu, işgalci askerlerin mescidimizi fırsat buldukça postallarıyla çiğneme alçaklığında bulunduklarını söyleyen Güneş, Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya yönelik nihai emelleri için daima nabız yoklayan işgal rejimine karşı ABD’nin sürekli bir destek içinde olduğunu ifade etti.
Filistin’i İşgalci Siyonistlerin Vesayet Ve Ablukasına Bırakamayız
Müslümanların Mescid-i Haram, ve Mescid-i Nebi’den nasıl ki vazgeçmedilerse Kudüs ve Mescid-i Aksa’dan da asla vazgeçmeyeceklerini vurgulayan Güneş, konuşmasının bu bölümünde şunları söyledi:
"Kudüs ve Mescid-i Aksa bizim için herhangi bir şehir veya herhangi bir mescid değildir. Kudüs, hemen tüm Peygamberlerin (a) yolunun kesiştiği, tarih boyunca Mekke ile birlikte tevhit mücadelesinin, İslam davasının merkezi olmuş bir şehirdir. Beytülmakdis, bizim ilk kıblemizdir. Önderimiz Rasulullah (s) 14 yıl boyunca Mescid-i Aksa’ya yönelerek namazını ikame etmiştir. Rabbimiz, İsra Suresi birinci ayette Kudüs ve Mescid-i Aksa’yı övmekte ve bu toprakları mübarek kıldığını bildirmektedir. Kısacası Kudüs bir İslam şehridir ve Müslümanlara aittir. Kudüs, Rabbimizin her devirde iman ve amel bütünlüğünde kendisine itaat eden mü’min kullarını vâris kılıp emanet ettiği, insanlık tarihindeki tevhit mücadelesinin yorgun şahididir. Mekke ve Mescid-i Haram’dan, Medine ve Mescid-i Nebi’den nasıl ki asla vazgeçemeyeceksek, Kudüs’ten ve Mescid-i Aksa’dan da vazgeçemeyiz. Bu İslam topraklarını, işgalci siyonist yönetiminin vesayet ve ablukasına bırakamayız. Siyonist işgal rejimi nihai hedef olarak Kudüs’ü başkenti ilan ederek işgalini daha da genişletmeye ve kalıcı hale getirmeye çalışmaktadır. Filistinli kardeşlerimiz, canları pahasına ortaya koydukları direnişle tüm Ümmet adına, işgalci siyonistlerin Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya yönelik işgaline son vermeye çalışmaktadırlar. Bize düşen kardeşlerimizin bu direnişine sahip çıkmak ve Kudüs davasını gündemde tutmaktır."
Kudüs Ümmetin Gücünü Gösterir
Kudüs şehrinin öneminin yalnızca kutsallığından ileri gelmediğini söyleyen Muharrem Güneş, tarihe bakıldığında Kudüs’ün ümmetin gücünü ve izzetini temsil ettiğinin altını çizdi.Hz. Ömer döneminde Kudüs’ün fethinin yeni bir dönemin başlangıcı olduğunu, bu fethin İslam dininin de bir çığ gibi yayılmasına vesile olduğunu vurgulayan Güneş, “bu şehri kaybetmek, ümmetin tehlikede ve zayıf olduğunu gösteriyordu. Şehrin hüküm süreçlerine baktığımızda bunu açıkça görüyoruz. Kudüs şehri Eyyubi döneminde (1187-1193) ümmetin izzetinin, kerametinin ve iktidarının tacı olmuştur. Fakat şehir kaybedilince ümmetin içine zayıflık girmiştir.” dedi.
Konuşmasının bu bölümünde Kudüs’ün tarihi sürecini yine slayt eşliğinde anlatan Muharrem Güneş, haçlı işgallerini, Selahattin Eyyubi’nin hazırlık sürecini ve fethini, 400 yıllık Osmanlı dönemini çarpıcı kesitlerle izleyenlere sundu.
Osmanlı düşmanlarının, Osmanlı’nın elindeki Kudüs gücünün farkında oldukları için saygı ve korku içinde bulunduklarını aktaran Güneş, “bundan dolayı Sultan Abdülhamid Han bütün baskılara rağmen bu şehirden vazgeçmedi. Abdülhamid Han, bu şehrin öneminin surlar, evler ve camilerden ibaret olmadığının farkındaydı. Bu şehri kaybettiği zaman devletin tamamını kaybedeceğini biliyordu.” dedi.
Filistin Toprakları Nasıl İşgal Edildi?
Filistin’i işgal stratejisi ile ilk olarak 1649 senesinde dillendirilen Batı stratejilerinin birbiriyle örtüştüğünü öne süren Güneş, bir grup nüfuzlu ve zengin Yahudinin, mevcut İngiliz hükümetine
İsrailoğulları’nı Arz-ı Mev’ud’a göç ettirme önerisini içeren bir dilekçe sunduğunu, projenin yürürlüğe girmesi açısından şartlar olgunlaştığını ve 1897 yılında uluslararası güçlerin açık desteğiyle Siyonist Yahudi grupların temsilcilerinin bir araya geldiği Basel Kongresiyle proje üzerinde görüş birliğine varıldığını dile getirdi.
Söz konusu projenin, 1917 Balfour Deklarasyonu’yla önemli bir mesafe kat ettiğini belirten Muharrem Güneş, Osmanlı’nın bölgeden uzaklaştırılmasının ardından İngiliz komutan Allenby’nin, Filistin’deki İngiliz işgalinin gözetimi altında Kudüs’e girerken Haçlı Savaşlarının sona erdiğini ilan ettiğine dikkatleri çekti.
Muharrem Güneş, İngiltere, Fransa ve Rusya arasında 1916 tarihli imzalanan Sykes-Picot Anlaşmasında Filistin toprakları üzerinde bir Yahudi devleti kurdurulması için bu topraklara Yahudilerin yerleştirilmesinin karara bağlandığını belirterek, bundan maksadın Yahudilerin o topraklara yığılmalarına imkân sağlamak ve İngiliz işgaliyle birlikte dünyanın değişik yerlerine dağılmış olan Yahudileri çekirge sürüleri gibi Kudüs’e ve civarına toplamak olduğunun altını çizdi.
Sykes-Picot anlaşmasının uygulamaya geçirilmesin de ve İngilizlerin Kudüs’ü işgal etmelerinde Şerif Hüseyin’in önemli rolünün olduğunu hatırlatan Güneş, “Şerif Hüseyin, kendisine vadedilen ‘Arap yarımadası krallığı’ karşılığında İngilizlerin Kudüs’ü ve çevresini işgal etmelerine yardımcı olmuştur. Sykes - Picot anlaşmasının Filistin’le ilgili maddesinde: ‘Diğer ortakların ve Mekke şerifinin onayı alındıktan sonra Rusya ile de olay tartışılarak bu bölgede uluslararası bir yönetim kurulsun’diye karara varılması o zaman Mekke şerifi olan Hüseyin’in ihanetteki rolünü açıkça ortaya koymaktadır.
Bir yandan işgalci İngilizler tarafından Filistin halkının ekmek bıçağı edinmesine dahi müsaade edilmezken, öte yandan göç olgusu kesintisiz devam etmiş, Siyonist terör örgütleri silahlandırılıp eğitilmişti. Dağınık Arap orduları ile en son teknoloji ürünü silahlarla donanmış ve sayıca daha üstün olan Siyonist örgütler arasında orantısız savaşlar yaşanmış, bu gelişmelerin ardından Birleşmiş Milletler, uluslararası yasalar çerçevesinde, sınırları belli olmayan yabancı ve şaibeli bir oluşuma yasal zemin hazırlamıştı.” dedi.
Bugün herkesin mevcut fiili durumu kabullendiğini; hatta Arap ve İslam ülkelerinin birçoğunun Siyonist yapıyla ilişkilerini normalleştirdiğini vurgulayan Güneş, bu normalleşme aşamasında hiçbir ülkenin işgal altındaki Batı Şeria ve Gazze bölgeleri gibi, Doğu Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın üzerindeki Siyonist elin çekilmesi ve buranın İsrail’in ebedi başkenti olmaması şartını öne sürmediklerinin düşündürücü olduğunu söyledi.
Muharrem Güneş “Selahaddin-î Eyyubi‘nin ordusu Kudüs’ü fethettiğinde 100 bin asker Kur’an’ı hıfz etmiş, anlamış ve hayatına yansıtmıştı. Şimdilerde Filistin’de bu sayıya ulaşmak için Selahaddin ‘in yolunu izliyor. Hafızlar yetiştiriyor. Allah’ın izni ile zamanında taşlarla tanklara karşı duran taşların generalleri çocuklar büyüdüler ve Selahaddin’in ordusu gibi inşallah Kudüs’ü fethedip Mescid-î Aksa’yı özgürlüğüne kavuşturacaklar.” diyerek konuşmasını sonlandırdı.
Daha sonra söz alan Uluslararası Kudüs ve Filistin Destek Birliği Resmi Sözcüsü Talal Nassar da konuşmasına, “Ey Sultan Fatih’in torunları, Ey Abdülhamit’in torunları böyle bir program için bir araya geldiğiniz için hepinizden Allah razı olsun… Bizler Filistinliler olarak, ümmetin bize emanet ettiği, Hz Ömer’in fethederek, Sultan Abdülhamit’in canı pahasına düşmanlara terk etmediği ve bize emanet ettiği Kudüs, Filistin ve Mescid-i Aksa’yı nasıl geçmişte koruduysak, bugün de bu emaneti Müslümanlar adına canımız pahasına sorumluluk alarak muhafaza etmeye devam ediyoruz. Biliyoruz ki bizimle birlikte Türkiye halkıda Filistin’i korumak için yemin etmiştir. Ve korumaya da devam edecektir.” diyerek başladı.
Ancak onurlu bir direniş ile Kudüs'ün kurtarılabileceğini söyleyen Talal Nassar, Allah'ın Rasul'ü Muhammed'in(s) ümmeti olan bizlerin de ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa'nın sadece Filistin toprağı değil Müslümanların toprağı olduğunu bilmemiz gerekmektedir dedi.
Talal Nassar, ilk kıblemiz olan Kudüs’e sahip çıkmanın tüm Müslümanların görevi olduğunu, akılsız Trump’ın çıkışının İslam âlemini bir araya topladığını ve Amerika’nın yalnızlaştırılıp rezil rüsva olduğunu belirttikten sonra şunları söyledi; “Direnişçiler olarak bizler de sizin bu girişimler karşısında Filistin’in işgal edilen topraklarını alana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Bütün katliamlara rağmen şundan emin olsun. Siz değerli kardeşlerimizin destekleriyle her gün daha iyiye gidiyoruz. İsrail’i Allah’ın izniyle alt edebilecek güçteyiz. Onlar kendilerince önümüzdeki savaşın son savaş olduğunu söylüyorlar. Bize karşı galip gelemeyecekler. Gelecek günlerde de göreceksiniz ki onlar bizi bitirecek olduklarını zannetse de bunun tersi olacak.”
Talal Nassar, “Bizim umutlu olmamız lazım. Bedel ödememiz lazım. Bedel ödemedikçe düşmanımıza karşı galip gelemeyiz. Bu direnişi sonuna kadar devam ettireceğiz. Bu emanete sonuna kadar sahip çıkacağız.” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Programın sonunda Uluslararası Kudüs ve Filistin Destek Birliği Sözcüsü Talal Nassar'a, İsmail Heniyye'nin Gazze'den AKMER'e gönderdiği Filistin Atkısı hediye edildi.
Programda ilk olarak Muharrem Güneş söz aldı. Konuşmasını slayt eşliğinde sunan Muharrem Güneş, Hz. Peygamberin 23 yıllık peygamberlik süresinde 14 yıl boyunca namazlarını Mescid-i Aksa ’ya yönelerek kıldığı bu mukaddes mekânın -etrafı mübarek kılınmış mescit ve kutsal şehir Kudüs’ün- işgal altında olmasının bütün ümmet için bir zül olduğunu ifade ederek sözlerine başladı.
İşgal Rejimi Mescid-İ Aksa’yı Önce Bölüp, Sonra Yıkmak İstiyor
Siyonist İsrail’in, hedefinin Kudüs’ü bir İslam şehri olmaktan çıkarıp işgalini kalıcı hale getirmek olduğunu belirten Güneş, “Siyonist işgal rejimi Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya yönelik kirli emel ve planlarını uygulamak için fırsat kolladığını son gelişmelerle bir kere daha göstermiş bulunmaktadır. İngiliz ve Amerikan emperyalizminin gayri meşru çocuğu bu işgal rejimi, Kudüs’ü bir İslam şehri olmaktan çıkararak işgalini kalıcı hale getirmek, Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebi’yle birlikte yeryüzündeki üç ana mescidden biri olan Mescid-i Aksa’yı önce bölmek, ardından da yıkarak ortadan kaldırmak istemektedir.” dedi.
Siyonistlerin bu amaç ve planları doğrultusunda Mescid-i Aksa’yı sürekli abluka altında tuttuğunu, işgalci askerlerin mescidimizi fırsat buldukça postallarıyla çiğneme alçaklığında bulunduklarını söyleyen Güneş, Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya yönelik nihai emelleri için daima nabız yoklayan işgal rejimine karşı ABD’nin sürekli bir destek içinde olduğunu ifade etti.
Filistin’i İşgalci Siyonistlerin Vesayet Ve Ablukasına Bırakamayız
Müslümanların Mescid-i Haram, ve Mescid-i Nebi’den nasıl ki vazgeçmedilerse Kudüs ve Mescid-i Aksa’dan da asla vazgeçmeyeceklerini vurgulayan Güneş, konuşmasının bu bölümünde şunları söyledi:
"Kudüs ve Mescid-i Aksa bizim için herhangi bir şehir veya herhangi bir mescid değildir. Kudüs, hemen tüm Peygamberlerin (a) yolunun kesiştiği, tarih boyunca Mekke ile birlikte tevhit mücadelesinin, İslam davasının merkezi olmuş bir şehirdir. Beytülmakdis, bizim ilk kıblemizdir. Önderimiz Rasulullah (s) 14 yıl boyunca Mescid-i Aksa’ya yönelerek namazını ikame etmiştir. Rabbimiz, İsra Suresi birinci ayette Kudüs ve Mescid-i Aksa’yı övmekte ve bu toprakları mübarek kıldığını bildirmektedir. Kısacası Kudüs bir İslam şehridir ve Müslümanlara aittir. Kudüs, Rabbimizin her devirde iman ve amel bütünlüğünde kendisine itaat eden mü’min kullarını vâris kılıp emanet ettiği, insanlık tarihindeki tevhit mücadelesinin yorgun şahididir. Mekke ve Mescid-i Haram’dan, Medine ve Mescid-i Nebi’den nasıl ki asla vazgeçemeyeceksek, Kudüs’ten ve Mescid-i Aksa’dan da vazgeçemeyiz. Bu İslam topraklarını, işgalci siyonist yönetiminin vesayet ve ablukasına bırakamayız. Siyonist işgal rejimi nihai hedef olarak Kudüs’ü başkenti ilan ederek işgalini daha da genişletmeye ve kalıcı hale getirmeye çalışmaktadır. Filistinli kardeşlerimiz, canları pahasına ortaya koydukları direnişle tüm Ümmet adına, işgalci siyonistlerin Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya yönelik işgaline son vermeye çalışmaktadırlar. Bize düşen kardeşlerimizin bu direnişine sahip çıkmak ve Kudüs davasını gündemde tutmaktır."
Kudüs Ümmetin Gücünü Gösterir
Kudüs şehrinin öneminin yalnızca kutsallığından ileri gelmediğini söyleyen Muharrem Güneş, tarihe bakıldığında Kudüs’ün ümmetin gücünü ve izzetini temsil ettiğinin altını çizdi.Hz. Ömer döneminde Kudüs’ün fethinin yeni bir dönemin başlangıcı olduğunu, bu fethin İslam dininin de bir çığ gibi yayılmasına vesile olduğunu vurgulayan Güneş, “bu şehri kaybetmek, ümmetin tehlikede ve zayıf olduğunu gösteriyordu. Şehrin hüküm süreçlerine baktığımızda bunu açıkça görüyoruz. Kudüs şehri Eyyubi döneminde (1187-1193) ümmetin izzetinin, kerametinin ve iktidarının tacı olmuştur. Fakat şehir kaybedilince ümmetin içine zayıflık girmiştir.” dedi.
Konuşmasının bu bölümünde Kudüs’ün tarihi sürecini yine slayt eşliğinde anlatan Muharrem Güneş, haçlı işgallerini, Selahattin Eyyubi’nin hazırlık sürecini ve fethini, 400 yıllık Osmanlı dönemini çarpıcı kesitlerle izleyenlere sundu.
Osmanlı düşmanlarının, Osmanlı’nın elindeki Kudüs gücünün farkında oldukları için saygı ve korku içinde bulunduklarını aktaran Güneş, “bundan dolayı Sultan Abdülhamid Han bütün baskılara rağmen bu şehirden vazgeçmedi. Abdülhamid Han, bu şehrin öneminin surlar, evler ve camilerden ibaret olmadığının farkındaydı. Bu şehri kaybettiği zaman devletin tamamını kaybedeceğini biliyordu.” dedi.
Filistin Toprakları Nasıl İşgal Edildi?
Filistin’i işgal stratejisi ile ilk olarak 1649 senesinde dillendirilen Batı stratejilerinin birbiriyle örtüştüğünü öne süren Güneş, bir grup nüfuzlu ve zengin Yahudinin, mevcut İngiliz hükümetine
İsrailoğulları’nı Arz-ı Mev’ud’a göç ettirme önerisini içeren bir dilekçe sunduğunu, projenin yürürlüğe girmesi açısından şartlar olgunlaştığını ve 1897 yılında uluslararası güçlerin açık desteğiyle Siyonist Yahudi grupların temsilcilerinin bir araya geldiği Basel Kongresiyle proje üzerinde görüş birliğine varıldığını dile getirdi.
Söz konusu projenin, 1917 Balfour Deklarasyonu’yla önemli bir mesafe kat ettiğini belirten Muharrem Güneş, Osmanlı’nın bölgeden uzaklaştırılmasının ardından İngiliz komutan Allenby’nin, Filistin’deki İngiliz işgalinin gözetimi altında Kudüs’e girerken Haçlı Savaşlarının sona erdiğini ilan ettiğine dikkatleri çekti.
Muharrem Güneş, İngiltere, Fransa ve Rusya arasında 1916 tarihli imzalanan Sykes-Picot Anlaşmasında Filistin toprakları üzerinde bir Yahudi devleti kurdurulması için bu topraklara Yahudilerin yerleştirilmesinin karara bağlandığını belirterek, bundan maksadın Yahudilerin o topraklara yığılmalarına imkân sağlamak ve İngiliz işgaliyle birlikte dünyanın değişik yerlerine dağılmış olan Yahudileri çekirge sürüleri gibi Kudüs’e ve civarına toplamak olduğunun altını çizdi.
Sykes-Picot anlaşmasının uygulamaya geçirilmesin de ve İngilizlerin Kudüs’ü işgal etmelerinde Şerif Hüseyin’in önemli rolünün olduğunu hatırlatan Güneş, “Şerif Hüseyin, kendisine vadedilen ‘Arap yarımadası krallığı’ karşılığında İngilizlerin Kudüs’ü ve çevresini işgal etmelerine yardımcı olmuştur. Sykes - Picot anlaşmasının Filistin’le ilgili maddesinde: ‘Diğer ortakların ve Mekke şerifinin onayı alındıktan sonra Rusya ile de olay tartışılarak bu bölgede uluslararası bir yönetim kurulsun’diye karara varılması o zaman Mekke şerifi olan Hüseyin’in ihanetteki rolünü açıkça ortaya koymaktadır.
Bir yandan işgalci İngilizler tarafından Filistin halkının ekmek bıçağı edinmesine dahi müsaade edilmezken, öte yandan göç olgusu kesintisiz devam etmiş, Siyonist terör örgütleri silahlandırılıp eğitilmişti. Dağınık Arap orduları ile en son teknoloji ürünü silahlarla donanmış ve sayıca daha üstün olan Siyonist örgütler arasında orantısız savaşlar yaşanmış, bu gelişmelerin ardından Birleşmiş Milletler, uluslararası yasalar çerçevesinde, sınırları belli olmayan yabancı ve şaibeli bir oluşuma yasal zemin hazırlamıştı.” dedi.
Bugün herkesin mevcut fiili durumu kabullendiğini; hatta Arap ve İslam ülkelerinin birçoğunun Siyonist yapıyla ilişkilerini normalleştirdiğini vurgulayan Güneş, bu normalleşme aşamasında hiçbir ülkenin işgal altındaki Batı Şeria ve Gazze bölgeleri gibi, Doğu Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın üzerindeki Siyonist elin çekilmesi ve buranın İsrail’in ebedi başkenti olmaması şartını öne sürmediklerinin düşündürücü olduğunu söyledi.
Muharrem Güneş “Selahaddin-î Eyyubi‘nin ordusu Kudüs’ü fethettiğinde 100 bin asker Kur’an’ı hıfz etmiş, anlamış ve hayatına yansıtmıştı. Şimdilerde Filistin’de bu sayıya ulaşmak için Selahaddin ‘in yolunu izliyor. Hafızlar yetiştiriyor. Allah’ın izni ile zamanında taşlarla tanklara karşı duran taşların generalleri çocuklar büyüdüler ve Selahaddin’in ordusu gibi inşallah Kudüs’ü fethedip Mescid-î Aksa’yı özgürlüğüne kavuşturacaklar.” diyerek konuşmasını sonlandırdı.
Daha sonra söz alan Uluslararası Kudüs ve Filistin Destek Birliği Resmi Sözcüsü Talal Nassar da konuşmasına, “Ey Sultan Fatih’in torunları, Ey Abdülhamit’in torunları böyle bir program için bir araya geldiğiniz için hepinizden Allah razı olsun… Bizler Filistinliler olarak, ümmetin bize emanet ettiği, Hz Ömer’in fethederek, Sultan Abdülhamit’in canı pahasına düşmanlara terk etmediği ve bize emanet ettiği Kudüs, Filistin ve Mescid-i Aksa’yı nasıl geçmişte koruduysak, bugün de bu emaneti Müslümanlar adına canımız pahasına sorumluluk alarak muhafaza etmeye devam ediyoruz. Biliyoruz ki bizimle birlikte Türkiye halkıda Filistin’i korumak için yemin etmiştir. Ve korumaya da devam edecektir.” diyerek başladı.
Ancak onurlu bir direniş ile Kudüs'ün kurtarılabileceğini söyleyen Talal Nassar, Allah'ın Rasul'ü Muhammed'in(s) ümmeti olan bizlerin de ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa'nın sadece Filistin toprağı değil Müslümanların toprağı olduğunu bilmemiz gerekmektedir dedi.
Talal Nassar, ilk kıblemiz olan Kudüs’e sahip çıkmanın tüm Müslümanların görevi olduğunu, akılsız Trump’ın çıkışının İslam âlemini bir araya topladığını ve Amerika’nın yalnızlaştırılıp rezil rüsva olduğunu belirttikten sonra şunları söyledi; “Direnişçiler olarak bizler de sizin bu girişimler karşısında Filistin’in işgal edilen topraklarını alana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Bütün katliamlara rağmen şundan emin olsun. Siz değerli kardeşlerimizin destekleriyle her gün daha iyiye gidiyoruz. İsrail’i Allah’ın izniyle alt edebilecek güçteyiz. Onlar kendilerince önümüzdeki savaşın son savaş olduğunu söylüyorlar. Bize karşı galip gelemeyecekler. Gelecek günlerde de göreceksiniz ki onlar bizi bitirecek olduklarını zannetse de bunun tersi olacak.”
Talal Nassar, “Bizim umutlu olmamız lazım. Bedel ödememiz lazım. Bedel ödemedikçe düşmanımıza karşı galip gelemeyiz. Bu direnişi sonuna kadar devam ettireceğiz. Bu emanete sonuna kadar sahip çıkacağız.” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Programın sonunda Uluslararası Kudüs ve Filistin Destek Birliği Sözcüsü Talal Nassar'a, İsmail Heniyye'nin Gazze'den AKMER'e gönderdiği Filistin Atkısı hediye edildi.