Kimlik tercihimiz
Hamza ER
Her insan bir kimlik taşır. Kimlik, kişinin hayata bakışını, duruşunu, tavırlarını belirleyen değerleri içinde barındırır. İslami kimlikte bu kimliklerden biridir. Müslümanım diyerek tercihini yapan tüm bireylerin artık bağımsız, başına buyruk hareket edemeyeceği, vahyin belirlediği bir hayatın ikame edilmesinin şart olduğu, İslami kimlik tercihinin bir sonucudur.
‘Ben kimim, niçin varım, neyi hedefliyorum?’ gibi insanın varoluşuna tekabül eden temel sorulara verdiğimiz cevaplarla bir kimlik tanımlaması yaparız. Evrene, hayata, insanlara ilişkin temel kabullerimiz ve bu çerçeve içinde kendimize biçtiğimiz misyon, kimliklerimizi oluşturur.
İnsanlık tarihi boyunca sürekli olarak tağutlar, insanlığa yeni kimlikler biçmeye çalışmışlardır. Bu kirli kimliklerin dayatılması, İslami kimliğin tahrif edilmesiyle toplumlar sömürülmeye ve güdülmeye müsait hale getirilmiştir.
Yeryüzünde görülen kargaşa ve kaosun ilk ve temel sebebi, toplumların fıtrat ile uyumlu kimliklerinin yıkılması olmuştur. İnsanları bir araya getiren temel bağ olan tevhidi kimlik çözülünce kabile, ırk, ulus, sınıf, tarih, toprak bağlarını şirk ekseninde önceleyen kimlikler türetilmiştir.
Yaşadığımız coğrafyada da “Kemalist” kimliğin zorla yerleştirilmesi sürecinin acı sonuçlar doğurduğu görülmüştür. Tek tipleştirici, dayatmacı zorba düzen toplumun örtüsüne, ahlaki değerlerine, aile algısına, ümmetçi bakışına ve ekonomik değerlerine savaş açmış, bu değerleri yok saymıştır. Batıdan devşirilerek oluşturulan yeni kimlik, darağaçlarıyla, bombalamalarla ve köy enstitüleriyle kendisini kabul ettirmeye çalışmıştır.
Günümüz cahili sistemlerinin bizlere dayattığı çeşitli batıl kimliklerle varolan kimliğimiz bulandırmaya, eritilmeye veya yok edilmeye çalışılmaktadır. Oysa bizler Müslümanlar olarak kimliğimizi sahih değerlere dayandırdığımız ve ona sahip çıktığımız müddetçe ayakta kalabilir ve tutarlı, istikrarlı bir mücadele sürdürebiliriz.
Demokratik sistemlere entegre edilmeye çalışılan Müslümanlar, ılımlı, muhafazakar, sağcı, milliyetçi, reformist, modern, demokrat, laik, liberal, feminist, hümanist, kapitalist, sosyalist, seküler gibi batıya ait ait değerlerle bezenmiş kimliklere sokulmaya çalışılmaktadır. İslami kimliğin ilk adımı olan “La” bilinci tüm bu üretilmiş kimlikleri reddetmeyi gerekli kılar. Çünkü “Muvahhid”, “Müslim” kimliği tek kimliğimizdir.
Son yaşanan hadiselere baktığımızda da bu saçma ve ifsad edici kimlik çatışmasının sonuçlarını rahatlıkla görebiliriz. Halklar etnik, ideolojik, cinsiyet, ekonomik ve üretilmiş dini kimlikler üzerinden bölünerek çatıştırılmaya müsait hale getirilmiştir. “Türk,” “Kürt,” “ulusalcı,” “laik,” “demokrat,” “milliyetçi,” “barışçıl,” “cihadi,” “ılımlı,”… gibi kamplaşmaları sağlayanlar, ardından bu safları yeri geldiğinde, birer tehdit unsuru olarak birbirlerine kırdırabilecek zeminleri de hazırlamaktadırlar.
Ortadoğu halklarını, “Sünni,” “Şii,” “Kürt,” “Arap,” kimlikleri üzerinden parçalamaya çalışan günümüz emperyalistlerinin bu tuzağına maalesef Müslüman halklarda yer yer düşmektedir. Her biri yıllardır içiçe yaşamış olan halklar kumanda edilerek çatıştırılmaya müsait hale getirilmiştir. Sen ‘şusun,’ o da ‘bu’ diyerek kavgaya sokulan bu insanların ardından elleri ovuşturanlar emin olun yeyüzünü ateş çukuruna dönüştüren emperyalistlerdir.
Son olaylara baktığımızda, İslami anlayışın düşmanı olan PKK/PYD/HDP anlayışı “Kürt,” kimliğinin savunuculuğu rolüyle sahne almış ve onlarca Müslüman Kürt kardeşimizi katletmiştir.
Oysa İslami Kimliğin bilinçli taşıyıcıları bu tuzaklara düşmemelidirler. Sahip oldukları İslami Kimlik onları duyarlı ve uyanık kılmalıdır. Irkçı, seküler tüm anlayışları reddetmeleri zaruridir.
Bilinmelidir ki, Allah, insanın kimliğinin sınırlarını belirlemek için hayata müdahale etmiştir. Bu, vahyin inşa ettiği kimliktir; yani İslami kimliktir. Peygamberler sürekli olarak böyle bir kimliğin oluşumu için çalışmışlardır. Bu kimliğin sahipleri salt tepkisellik ve duygusallık ile hareket edemezler. Onlar itidalli, dengeli, vasat davranışlar sergilerler. Onlar ancak alemlerin Rabbinin direktifleriyle yaşarlar. Kur’an’i yaşam tarzına göre düşünürler, eylemlerini Kur’an’i ölçülere göre yaparlar. Allah’ın kendilerine verdiği “Müslüman” kimliğinin başına bir ek takmazlar. Allah’ın kendilerine yüklediği misyon, onlar için kutlu bir mesajdır.
İslami kimlik, insanın din olarak İslam’ı seçmesiyle başlar. Din olarak İslam’ı seçen kişi Müslüman olur ve Müslüman olarak hayatını sürdürürken uyması gerekli olan kanunları yani emir ve yasakları İslam’dan alır. Yani ‘nasıl yaşayacağıma dair kanunları koyacak olan yalnız Allah’tır’ der. İşte bu seçim ona bir kimlik kazandırmıştır. Bu kimlik İslami kimliktir. İslami kimlik sahipleri bu kimliğe sahip olurken ilk söyledikleri cümle Allah’ın ilahlığını ve rabliğini kabul ediyorum. Tüm sahte ilahları ve rableri, tağutları reddediyorum olur.
Unutulmaması gereken önemli husus, Müslümanlar olarak sahip olmamız gereken kimliğimizin, bizi silik, edilgen, sıradan birer canlılar topluluğu olmaktan çıkarıp, izzet ve sorumluluk sahibi bir ümmet olma bilincine eriştirmesi gerektiğidir.