Şehid Seyyid Kutub Paneli gerçekleşti
Aksa İlim ve Davet Merkezi AKMER'İN organize ettiği "Şehadetinin 49. yılında Şehid Seyyid Kutub" Paneli Kağıthane Belediyesi Seminer Salonunda gerçekleştirildi.
Oturum Başkanlığını Ali Tozar'ın yaptığı programın konuşmacıları Medeniyet Derneği Başkan Yardımcısı Kazım Sağlam ve AKMER kurucusu, yazar Hamza Er 'di...
Kadir Karataş’ın Kur’an’ı Kerimden Furkan Suresinin 63 – 77 arası ayetlerini okumasıyla başlayan programda Cüneyt Elibüyük okunan ayetlerin mealini aktardı.
Şehid Seyyid Kutub'un hayatının ve mücadelesinin anlatıldığı Sinevizyon gösteriminin ardından programda AKMER yönetimi adına Hasan Öztürk’te bir açılış konuşması gerçekleştirdi.
Hasan Öztürk, İslami değerlere topyekûn saldırının devam ettiği bir yüzyılda, yaşamını İslami değerlerin savunulmasına ve daha iyi anlaşılmasına adamış olan Şehid Seyyid Kutub’u konuşmanın, onun uğrunda canını feda ettiği değerleri sahiplenmenin oldukça önemli olduğunu söyledi.
Öztürk, özellikle, fikirsel ve zihinsel dönüşümlerin, savrulmaların hız kazandığı günümüzde, Tevhid hattını koruyacak mü’minlere olan ihtiyacımızın çok olduğunu, bundan dolayı bu hattın son yüzyıldaki önderlerinden Şehid Seyyid Kutub’un fikirlerinin gündemleşebilmesi için çaba harcanması gerektiğini vurguladı.
Seyyid Kutub’u anlamak, tanımak, tanıtmak ve O’nun büyük bir özlemle oluşmasını istediği Kur’an neslinin yetişmesi için mücadele etmek, İslami anlayışımızın üzerimize yüklediği bir görevdir diyen Hasan Öztürk, “Aksa İlim ve Davet merkezi AKMER olarak, Sabikûn, yani öncülerden olabilmenin önemine sürekli vurgu yapmaktayız. Ve öncülerden olacak bir nesli yetiştirmeyi kendimize şiar edinmekteyiz. Üstad Seyyid Kutub’u, işte bu kutlu hedefin meşalesini yakan çağımızın model öncülerinden olarak kabul etmekte, yaktığı meşalenin büyümesini de önemsemekteyiz.” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Konuşmacıların yerlerini almasıyla başlayan panelin öncesinde oturum başkanı Ali Tozar, konuşmacılar ve işleyişle ilgili kısa bir bilgi verdi.
Panelin konuşmacılarından Medeniyet Vakfı Başkan Yardımcısı Kazım Sağlam’ın çalışma arkadaşlarıyla birlikte bu topraklardaki en kapsamlı Seyyid Kutub konulu çalışmalara imza attığını hatırlatan Ali Tozar, Hamza Er’in de 1997 yılında 28 Şubat sürecinde İstanbul’da ses getiren bir Seyyid Kutub Gecesinin organizesini gerçekleştirdiğini, daha sonra ise bu konuda birçok konferans ve röportaj verdiğini ifade etti.
Panel'de ilk olarak Medeniyet Vakfı Başkan Yardımcısı Kazım Sağlam söz aldı. Kazım Sağlam, herkesin Seyyid Kutub ve fikirlerinden kaçtığı bir dönemde böyle bir oturumu gerçekleştiren AKMER yönetimine teşekkür ederek konuşmasına başladı.
Seyyid Kutub’u anlamak için biraz şiirden, edebiyattan, sosyolojiden anlamamız gerektiğini söyleyen Kazım Sağlam, dünya tarihini, emperyalizmin tarihini, tarih boyunca İslam’a yönelik saldırıları, dini bozma girişimlerini bilmeden Seyyid Kutub ve mücadelesinin idrak edilemeyeceğini ifade etti.
Kazım Sağlam, şiirden, edebiyattan, sanattan, sosyolojiden kaçan aynı zamanda toplumu tanımayanların Seyyid Kutub’u anlama imkanlarının olmadığını dile getirdi.
Ancak, ‘Müslüman bir şahsiyetin oluşması için neler lazımdır, kainatla irtibatı nasıl kurarız, dünya ve ahiret dengesini nasıl sağlarız, içinde yaşadığımız toplumla irtibatı nasıl kurarız, kendimizi nasıl muhafaza ederek toplumu dönüştürmeye çalışırız’ gibi konularda kafa yoran insanların Seyyid Kutub’u anlayabileceğini belirten Sağlam,“Kur’an’ı bir bütün olarak anlayamayan Seyyid Kutub’u anlayamaz. Seyyid kutub sadece Fi Zilal Tefsirini, Yoldaki İşaretler kitabını yazmamıştır. Seyyid Kutub aynı zamanda bir şairdir, edebiyatçıdır, Mısırdaki edebi tartışmalara katılmış, edebiyat tenkidi üzerine kitaplar yazmıştır.” dedi.
Bir insanı anlayabilmek için yaşadığı devrin, karşı karşıya kaldığı problemlerin bilinmesi gerektiğini söyleyen Kazım Sağlam, Seyyid Kutub’un yaşadığı devir ile ilgili kısaca şunları söyledi:
“O, işgal döneminde yaşamıştır. Ve İslam’ı bozmaya çalışan Mehmet Ali paşa gibi yerli uşakların başlattığı batılılaşma döneminde bulunmuştur. Hayata gözlerini açtığında İngiliz ve Fransız sömürgesiyle karşılaşmıştır. 1914’le başlayan cihan harbini yaşamıştır. O’nun döneminde İslami bir yönetim ortadan kaldırılmış, Müslümanların Problemlerinin arasına bir de devletsizlik eklenmiştir. Aslında İhvan’ın kuruluş temeli de bu devletsizliğe çare arayışıdır. Benna ve arkadaşlarının amacı, Osmanlının yıkılışından sonra ümmeti tekrar bir araya getirip bir birlik oluşturmak olmuştur. Kutub aynı zamanda İkinci cihan harbini görmüş, Hitlerin zulmüne, Siyonist devletin kuruluşuna şahit olmuştur. Seyyid Kutub tüm bunları yaşamış ve görmüştür ve fikirlerinde de bu arka plan önemli bir etken oluşturmuştur.”
Seyyid Kutub’un Sosyalizm ve Kapitalizm tehlikesine karşı Kur’an’ın gölgesine sığındığını, insana kainata, eşyaya nasıl bakılmasını doğru bir şekilde görebildiğini anlatan Sağlam, “O, Kur’an Nesline çok önem vermiştir. Bir Müslüman nasıl kendini, toplumunu muhafaza edebilir, zulme karşı koyabilirin izahatini yapmaya çalışmıştır. O işin temeline Allah’a imanı ve hayata tezahürünü koymuştur.” dedi.
Kazım Sağlam, Seyyid Kutub’un ABD’ye gidince düşmanı daha iyi tanıdığını, düşmanı çok iyi tanımladığını söyledikten sonra Kutub’un bu tecrübesinden kaynaklanan tespitlerini dinleyenlere şöyle aktardı: “20. yy. bir münafık yüzyıldır. Kafir küfrünü gizleyerek içimize sızmıştır. Hile ve desiselere karşı uyanık olun, Sureti haktan görünenlere aldanmayın”
Seyyid Kutub’un doğru anlaşılamadığını, O’nun cahiliyeden ayrışma tespitinin toplumdan kopuş gibi yorumlanmasının büyük bir hata olduğunun altını çizen Sağlam, Seyyid Kutub’un Tefsirini anlayabilmek için tefsir usulünün bilinmesi, kadim tefsirlerimizden haberdar olunmasının önemine de vurgu yaptı.
Kazım Sağlam, mütefekkir ve mücadele adamlarının kendi içlerinde bulunduğu şartlara göre değerlendirilmesiyle ilgili de şunları söyledi:
“Tercüme kitap başka bir dünyanın kitabıdır. Kutub’un kitabı da Mısır şartlarında yazılmıştır. Bir kısmı kendi dönemiyle ilgilidir, bir kısmı kendisine karşı yapılan işkence ve zulmün tezahürüdür, bir kısmı da cihanşümul evrensel islami değerlerdir. Uyanık bir zeka bunları ayrıştırabilmelidir. Türkiye Problemleri ile Mısır her zaman aynı okunamaz. Ortak tarafımız İslami Mücadele yürütmemizdir. Ama Mısır’ın özel koşullarını Türkiye’ye olduğu gibi alamayız.”
Seyyid Kutub’un mürekkep ile kanını karıştırmış bir mücahid olduğunu söyleyen Kazım Sağlam, bu dinin bize şehidlerin kanı ve alimlerin mürekkebi ile geldiğini, Seyyid Kutub’un ise bu ikisini karıştırmış seçkin bir şahsiyet olduğunu belirtti.
Kutub’un öne sürdüğü İslam devletinin oluşması, cihad fikrinin yayılması, cahiliye ile ayrışılmasının zorunluluğu gibi görüşlerin evrensel islami hakikatlerden olduğuna değinen Kazım Sağlam, “İslam kültürüne sahip olan herkes bunu görebilir. Seyyid Kutub’un öne sürdüğü fikirlerin büyük kısmı kadim kültürümüzde, medeniyetimizde var olan şeylerdir. Bu açıdan Seyyid Kutub yeni bir şey getirmemiştir. Bugünün dilini kullanarak, Müslümanların birinci derece ihtiyaçları olan problemlere parmak basıp anlatarak bizleri cezbetmiştir.” dedi.
Seyyid Kutub’u okuyanların, “toplumu tekfir edin, toplumdan kopun, annenizle babanızla aranızı açın, mescide gitmeyin, okula gitmeyin” sonucuna varmalarının büyük bir çelişki olduğunu ifade eden Kazım Sağlam, Seyyid Kutub kainatla barışıklığı istemektedir dedi.
Seyyid Kutub’un fıkhi ihtilafların hiçbirine girmediğini, o konular açıldığında muhatabını fıkıh kitaplarına yönlendirdiğini belirten Sağlam, “çünkü onun derdi İslam toplumunu oluşturmaktır. Emperyalizme karşı Müslümanları bir araya getirip, bir karşı koyuş oluşturup ümmeti zilletten kurtarmaktır. Çağımızın Müslümanları da zilletten kurtulmak istiyorlarsa yeni baştan Seyyid Kutub’a dönmeli ve O’nu okumalıdırlar.” dedi.
Seyyid Kutub’un modası, zamanı geçmiş diyenlerin olduğunu hatırlatan Kazım Sağlam, O’nun modasının geçmesi için Ümmet birliğinin sağlanması, emperyalizmin topraklarımızdan çıkartılması, Siyonist devletin yıkılması gerekmektedir. Bugün bu durum değişmediğine göre O’nun fikir ve görüşlerinin önemi de kaybolmamıştır dedi.
Şehidin, Müslümanların iç ihtilaflarına hiç değinmediğini de belirten Sağlam, Bugün kendisini Seyyid Kutub’a atfeden insanların büyük bir kısmı bir iç düşman ihdas edip birbirleriyle uğraşıyorlar dedi.
Kazım Sağlam konuşmasının bu bölümünde şunları söyledi:
“Müslümanın Müslümanla uğraşacağı vakti yoktur. Bizim ötekimiz biz değiliz. Aramızda ihtilaflar, farklılıklar olabilir. Olmalıdır da. Bu farklılıklarımız zenginliktir. Ancak düşmanlık vesilesi yapılmamalıdır. Etnik, mezhebi ve düşünsel farklılıklar Müslümanları birbirlerine düşman etmemelidir. Kâfirler güçlerini bizlerden alıyorlar. Seyyid Kutub bunların önünü kesmek istemiştir. Eğer bugün Müslümanlar birlik ve beraberliklerini koruyamazlarsa emperyalistlerin kölesi olmaya devam ederler. Oysa Kutub’un birinci özelliği emperyalizmle savaşmaktır.”
Kazım Sağlam, Seyyid Kutub’un bid’at ve hurafelere de karşı çıktığını, ama bir yanlışı işaret etmekle ona düşmanlık beslemenin aynı şey olmadığını ifade ettikten sonra konuşmasını şöyle sonlandırdı:
“Bazı Müslümanların yaptıkları bizim hoşumuza gitmeyebilir, kızabiliriz; ama bu düşmanlık beslemeyi gerektirmez. Bizim düşmanımız açık İslam düşmanlarıdır. Siz düşman olarak kendinize yakın olan birisini seçerseniz hareket alanınız daralır, dünyayı göremez, körelirsiniz. Seyyid Kutub dünyayı görerek mücadele eden birisidir. Amerikan emperyalizmini, siyonizmi görmeyen, İslam’a sokulan bozguncu hareketleri görmeyenler birbirleriyle uğraşan Müslümanların Seyyid Kutub’a ve bu geniş ufka ihtiyaçları vardır. Biz birbirlerimizin kahrını çekmezsek, emperyalist düşmanların kahrını çekmeye devam ederiz. Ümmet, bütün islami tabelaların, mezhebi farklılıkların, yöntemsel ihtilafların toplamıdır. Biz ümmeti bir arada tutmaya çalışmalıyız. Bunun yolu ötekisini kendimizden seçmemektir. Benna’nın, ‘ittifak ettiğimiz konularda birlikte yürürüz, ihtilaf ettiğimiz konularda birbirimizden ayrılırız’ sözü önemlidir. Seyyid Kutub’u bir daha bu gözle okuyabilmemizi tavsiye ediyoruz.”
Panelin ikinci konuşmacısı AKMER kurucusu, yazar Hamza Er oldu.
Hamza Er konuşmasına, "Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin onlar diridirler" ayetinin bir yansıması olarak Seyyid Kutub'ub fikirlerinin ölümsüzlüğüne dikkat çekerek başladı. Şehidin fikirlerinden 49 yıl sonra bile dünyanın her bölgesinde konuşuluyor olmasının, eserleriyle binlerce insanın hidayetine vesile olmasının O'nun diri olduğunun göstergesidir diyen Er, Seyyid Kutub denilince akla gelmesi gereken fikir ve düşünceleri maddeler halinde sıraladı.
İlk olarak, inandığı değelere hayatını feda etme pahasına sadakat göstermesinin, azimeti tercih etmesinin önemine dikkat çeken Er, Söz ve amelin bütünleştiği bir dava adamı olarak Şehidin şahitlik yönüne vurgu yaptı. Hamza Er, hayatında ve son anında bile ümmete Hakkın şahitliğinin nasıl üstlenilebileceğini göstermiş ve ölümünü de şehidlikle taçlandırmış üstad Kutub'un Kağıthane'de konuşuluyor olmasının memnuniyetini dile getirdi.
İkinci olarak, Şehidin ümmetin yeniden ayağa kalkmasının Kur'an'la mümkün olduğu tesbitinin önemine işaret eden Er, Seyyid Kutub, "Kur'an'dan uzaklaşmış, kopmuş ve bu sebeple yenilmişlik hali içinde bulunan Müslümanlara çıkışın, kalkışın yeniden Kur'an'a dönüşle mümkün olabileceğini hatırlatmıştır. Akidesini, amellerini, önceliklerini, hedef ve yöntem tercihlerini Resulün vefatından yüzyıllar sonra üretilmiş olan fikirlerden değil, ashabın ilk ve temel eğitim kaynağı olan Kur'an'dan belirleyecek olan bir neslin önemine yönelik vurgular yapmıştır." dedi.
Hamza Er,"Seyyid Kutub teferruatlar arasına sıkıştırılmış, insanın ömründe bir veya iki kez karşılaşacağı hususların asıllaştırılmasıyla bulandırılmış islam anlayışını Rabbani hedeflerle yeniden buluşturmuş olan Seyyid Kutub, Müslümanların çevresine, dünyaya söyleyecek sözlerinin olması gerektiğini, Tevhid akidesinin red ve inşa özelliğini taşıdığını, bugün barışık yaşanan tüm hayat görüşlerinin hevaya, zanna dayandığından cahiliye olarak değerlendirilip reddedilmesinin zorunluluğunu ve örnek bir Kur'an neslinin inşasının Rabbani, Nebevi bir proje olduğunu çağın Müslümanlarına hatırlatmıştır." hatırlatmasını yaptıktan sonra Şehidin en önemli projesi olan "Örnek Kur'an Neslinin" özelliklerini aktardı.
Kutub'un Resulullah(s)'ın yetiştirdiği sahabe neslini örnek göstererek bu nesli yetiştiren araç ve değerleri tespit ettiğine değinen Hamza Er, kalkışın da yeniden bu araç ve değerlerle mümkün olabileceğini ifade etti. Seyyid Kutub'un yılanlardan bir yılan, şerlerden bir şer seçme anlayışını yıkarak, Kur'an kalkışlı bir ıslah projesini savunması O'nu Müslüman düşünürler arasında ayrı bir yere oturtmuştur diyen Er bu neslin 3 özelliğini şöyle sıraladı: Beslenilecek tek kaynak Kur'an'dır, Kur'an bilgilenmek ve haz almak için değil anlamak ve yaşamak için okunmalıdır, Bu okuma ve anlamanın bir sonucu olarak içerisinde bulunulan tüm cahili tavır ve davranışlar sorgulamaya tabi tutularak terk edilmelidir.
Örnek Kur'an Neslinin 3 özelliği üzerinde uzun açıklamalar yapan Er, "hamd olsun bugün Kur'an okunacak bir kitap olarak kabul gördü. Tefsir dersleri her yerde yapılmaktadır. Ama bu derslerin talebelerinde Kur'an dışı yönelişler ve eğilimler görülebilmektedir. Haram ve helal gözetmeksizin ayetlerin aksine fetva verebilecek kişiler aranmakta ve bulunabilmektedir." dedi.
Böyle bir okunuşun kişileri ve dolayısıyla toplumu diriltemeyeceğini söyleyen Hamza Er,"Kur'an okuyup "La"'sız bir dini benimseyenler, tağuti sisteme eklemlenenler, onun anayasal değerlerine destek verenler, muhalif kimliğini yitirmiş kişi ve gruplar görülebilmektedir. Aynı zamanda Kur'an'i değerleri ileri bir tarihe erteleyerek, devletin uyguladığı yasalara sıkıştıranlar da bulunmakta, Kur'an'ın imani, ahlaki ve adil tutumlarını hayatlarında gösteremeyen kişi ve gruplarda bulunmaktadır." dedikten sonra, bu iki Kur'an yaklaşımının sorunlu olduğu, böyle yaklaşımların inşa edeceği toplumun çarpık yapılaşma gibi yıkılmaya mahkum kalacağını ifade etti.
Kur'an Halkalarının, Kur'an'a arz eğilimlerinde de sorunlar olduğunu belirten Hamza Er, hurafe ve bid'atleri Kur'an'a arz eden, yani onun hakikat mesajına göre değerlendirenlerin hayatı Kur'an'a arz etmediklerinin görüldüğünü söyledi. Hamza Er, "dost ve düşman tercihlerini, veleyet, vekalet teslimiyetlerini, kıyafetlerini, ticari girişimlerini, kadın, erkek ilişkilerini, düğünlerini Kur'an'a arz etmeyen bu kesimlerin Kur'an'ın insanı inşa projeleri havada kalmakta, inandırıcılığını da kaybetmektedir" dedi.
Hamza Er konuşmasını şu ifadelerle özetledi:
"Komünizm tehlikesi ile korkutulan Müslümanlar kapitalist Batıya yaslanmış, onun ürettiği demokrasi, liberalizm, laiklik, ulusalcılık gibi değerlerle barışık yaşanabileceği anlayışına sahip olmuşlardı. Özellikle Türkiye’de Müslüman tanımı sağcı, devletçi, kavmiyetçi kirli kavramlarıyla izah edilir olmuştu. Böyle bir süreçte, kaynağı Allah’ın hükmüne, vahye dayanmayan, O’nun izin vermediği konularda düşünce, değer, yasa, kanun, sistem koyma hakkını kendinde gören tüm sistem ve görüşlerin cahiliye sistemi olarak tanımlanarak “La” diyerek reddedilmesinin zorunlu olduğu kolay bir tespit ve tercih değildi."
"Seyyid Kutub, Kur'an'dan beslenen neslin önemine işaret etmiştir. Toplumsal dönüşümün yol haritasının da Rabbimiz tarafından belirtildiğini Rabbani yöntem tanımıyla yapmıştır. Vahye dayanmayan düşüncenin cahili olduğunu reddedilmesinin zorunluluğu olduğunu söylemiştir. Medeni olmayı ilahi olan değerlerle bütünleşmekle eş tutmuştur. Hedef ve yöntem konusunda sapma yaşamadan bir hayatı inşa etmemizin zorunluluğunu belirterek, mücadelemizin, Nuh(s) gibi bir gemi dolduramadan sonuçlanabileceği gibi, Hz. Muhammed(s)'in fetihlerine benzer kazanımlara da ulaşabileceğinin unutulmaması gerektiğini hatırlatmıştır. Yani asıl olan istikamettir, Rabbani ilkelere sadakattir, sonuç Allah'a aittir."
İzleyenlerin sorularıyla açılım kazanan program, panelin hayırlar getirmesi duasıyla sona erdi.
Kadir Karataş’ın Kur’an’ı Kerimden Furkan Suresinin 63 – 77 arası ayetlerini okumasıyla başlayan programda Cüneyt Elibüyük okunan ayetlerin mealini aktardı.
Şehid Seyyid Kutub'un hayatının ve mücadelesinin anlatıldığı Sinevizyon gösteriminin ardından programda AKMER yönetimi adına Hasan Öztürk’te bir açılış konuşması gerçekleştirdi.
Hasan Öztürk, İslami değerlere topyekûn saldırının devam ettiği bir yüzyılda, yaşamını İslami değerlerin savunulmasına ve daha iyi anlaşılmasına adamış olan Şehid Seyyid Kutub’u konuşmanın, onun uğrunda canını feda ettiği değerleri sahiplenmenin oldukça önemli olduğunu söyledi.
Öztürk, özellikle, fikirsel ve zihinsel dönüşümlerin, savrulmaların hız kazandığı günümüzde, Tevhid hattını koruyacak mü’minlere olan ihtiyacımızın çok olduğunu, bundan dolayı bu hattın son yüzyıldaki önderlerinden Şehid Seyyid Kutub’un fikirlerinin gündemleşebilmesi için çaba harcanması gerektiğini vurguladı.
Seyyid Kutub’u anlamak, tanımak, tanıtmak ve O’nun büyük bir özlemle oluşmasını istediği Kur’an neslinin yetişmesi için mücadele etmek, İslami anlayışımızın üzerimize yüklediği bir görevdir diyen Hasan Öztürk, “Aksa İlim ve Davet merkezi AKMER olarak, Sabikûn, yani öncülerden olabilmenin önemine sürekli vurgu yapmaktayız. Ve öncülerden olacak bir nesli yetiştirmeyi kendimize şiar edinmekteyiz. Üstad Seyyid Kutub’u, işte bu kutlu hedefin meşalesini yakan çağımızın model öncülerinden olarak kabul etmekte, yaktığı meşalenin büyümesini de önemsemekteyiz.” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Konuşmacıların yerlerini almasıyla başlayan panelin öncesinde oturum başkanı Ali Tozar, konuşmacılar ve işleyişle ilgili kısa bir bilgi verdi.
Panelin konuşmacılarından Medeniyet Vakfı Başkan Yardımcısı Kazım Sağlam’ın çalışma arkadaşlarıyla birlikte bu topraklardaki en kapsamlı Seyyid Kutub konulu çalışmalara imza attığını hatırlatan Ali Tozar, Hamza Er’in de 1997 yılında 28 Şubat sürecinde İstanbul’da ses getiren bir Seyyid Kutub Gecesinin organizesini gerçekleştirdiğini, daha sonra ise bu konuda birçok konferans ve röportaj verdiğini ifade etti.
Panel'de ilk olarak Medeniyet Vakfı Başkan Yardımcısı Kazım Sağlam söz aldı. Kazım Sağlam, herkesin Seyyid Kutub ve fikirlerinden kaçtığı bir dönemde böyle bir oturumu gerçekleştiren AKMER yönetimine teşekkür ederek konuşmasına başladı.
Seyyid Kutub’u anlamak için biraz şiirden, edebiyattan, sosyolojiden anlamamız gerektiğini söyleyen Kazım Sağlam, dünya tarihini, emperyalizmin tarihini, tarih boyunca İslam’a yönelik saldırıları, dini bozma girişimlerini bilmeden Seyyid Kutub ve mücadelesinin idrak edilemeyeceğini ifade etti.
Kazım Sağlam, şiirden, edebiyattan, sanattan, sosyolojiden kaçan aynı zamanda toplumu tanımayanların Seyyid Kutub’u anlama imkanlarının olmadığını dile getirdi.
Ancak, ‘Müslüman bir şahsiyetin oluşması için neler lazımdır, kainatla irtibatı nasıl kurarız, dünya ve ahiret dengesini nasıl sağlarız, içinde yaşadığımız toplumla irtibatı nasıl kurarız, kendimizi nasıl muhafaza ederek toplumu dönüştürmeye çalışırız’ gibi konularda kafa yoran insanların Seyyid Kutub’u anlayabileceğini belirten Sağlam,“Kur’an’ı bir bütün olarak anlayamayan Seyyid Kutub’u anlayamaz. Seyyid kutub sadece Fi Zilal Tefsirini, Yoldaki İşaretler kitabını yazmamıştır. Seyyid Kutub aynı zamanda bir şairdir, edebiyatçıdır, Mısırdaki edebi tartışmalara katılmış, edebiyat tenkidi üzerine kitaplar yazmıştır.” dedi.
Bir insanı anlayabilmek için yaşadığı devrin, karşı karşıya kaldığı problemlerin bilinmesi gerektiğini söyleyen Kazım Sağlam, Seyyid Kutub’un yaşadığı devir ile ilgili kısaca şunları söyledi:
“O, işgal döneminde yaşamıştır. Ve İslam’ı bozmaya çalışan Mehmet Ali paşa gibi yerli uşakların başlattığı batılılaşma döneminde bulunmuştur. Hayata gözlerini açtığında İngiliz ve Fransız sömürgesiyle karşılaşmıştır. 1914’le başlayan cihan harbini yaşamıştır. O’nun döneminde İslami bir yönetim ortadan kaldırılmış, Müslümanların Problemlerinin arasına bir de devletsizlik eklenmiştir. Aslında İhvan’ın kuruluş temeli de bu devletsizliğe çare arayışıdır. Benna ve arkadaşlarının amacı, Osmanlının yıkılışından sonra ümmeti tekrar bir araya getirip bir birlik oluşturmak olmuştur. Kutub aynı zamanda İkinci cihan harbini görmüş, Hitlerin zulmüne, Siyonist devletin kuruluşuna şahit olmuştur. Seyyid Kutub tüm bunları yaşamış ve görmüştür ve fikirlerinde de bu arka plan önemli bir etken oluşturmuştur.”
Seyyid Kutub’un Sosyalizm ve Kapitalizm tehlikesine karşı Kur’an’ın gölgesine sığındığını, insana kainata, eşyaya nasıl bakılmasını doğru bir şekilde görebildiğini anlatan Sağlam, “O, Kur’an Nesline çok önem vermiştir. Bir Müslüman nasıl kendini, toplumunu muhafaza edebilir, zulme karşı koyabilirin izahatini yapmaya çalışmıştır. O işin temeline Allah’a imanı ve hayata tezahürünü koymuştur.” dedi.
Kazım Sağlam, Seyyid Kutub’un ABD’ye gidince düşmanı daha iyi tanıdığını, düşmanı çok iyi tanımladığını söyledikten sonra Kutub’un bu tecrübesinden kaynaklanan tespitlerini dinleyenlere şöyle aktardı: “20. yy. bir münafık yüzyıldır. Kafir küfrünü gizleyerek içimize sızmıştır. Hile ve desiselere karşı uyanık olun, Sureti haktan görünenlere aldanmayın”
Seyyid Kutub’un doğru anlaşılamadığını, O’nun cahiliyeden ayrışma tespitinin toplumdan kopuş gibi yorumlanmasının büyük bir hata olduğunun altını çizen Sağlam, Seyyid Kutub’un Tefsirini anlayabilmek için tefsir usulünün bilinmesi, kadim tefsirlerimizden haberdar olunmasının önemine de vurgu yaptı.
Kazım Sağlam, mütefekkir ve mücadele adamlarının kendi içlerinde bulunduğu şartlara göre değerlendirilmesiyle ilgili de şunları söyledi:
“Tercüme kitap başka bir dünyanın kitabıdır. Kutub’un kitabı da Mısır şartlarında yazılmıştır. Bir kısmı kendi dönemiyle ilgilidir, bir kısmı kendisine karşı yapılan işkence ve zulmün tezahürüdür, bir kısmı da cihanşümul evrensel islami değerlerdir. Uyanık bir zeka bunları ayrıştırabilmelidir. Türkiye Problemleri ile Mısır her zaman aynı okunamaz. Ortak tarafımız İslami Mücadele yürütmemizdir. Ama Mısır’ın özel koşullarını Türkiye’ye olduğu gibi alamayız.”
Seyyid Kutub’un mürekkep ile kanını karıştırmış bir mücahid olduğunu söyleyen Kazım Sağlam, bu dinin bize şehidlerin kanı ve alimlerin mürekkebi ile geldiğini, Seyyid Kutub’un ise bu ikisini karıştırmış seçkin bir şahsiyet olduğunu belirtti.
Kutub’un öne sürdüğü İslam devletinin oluşması, cihad fikrinin yayılması, cahiliye ile ayrışılmasının zorunluluğu gibi görüşlerin evrensel islami hakikatlerden olduğuna değinen Kazım Sağlam, “İslam kültürüne sahip olan herkes bunu görebilir. Seyyid Kutub’un öne sürdüğü fikirlerin büyük kısmı kadim kültürümüzde, medeniyetimizde var olan şeylerdir. Bu açıdan Seyyid Kutub yeni bir şey getirmemiştir. Bugünün dilini kullanarak, Müslümanların birinci derece ihtiyaçları olan problemlere parmak basıp anlatarak bizleri cezbetmiştir.” dedi.
Seyyid Kutub’u okuyanların, “toplumu tekfir edin, toplumdan kopun, annenizle babanızla aranızı açın, mescide gitmeyin, okula gitmeyin” sonucuna varmalarının büyük bir çelişki olduğunu ifade eden Kazım Sağlam, Seyyid Kutub kainatla barışıklığı istemektedir dedi.
Seyyid Kutub’un fıkhi ihtilafların hiçbirine girmediğini, o konular açıldığında muhatabını fıkıh kitaplarına yönlendirdiğini belirten Sağlam, “çünkü onun derdi İslam toplumunu oluşturmaktır. Emperyalizme karşı Müslümanları bir araya getirip, bir karşı koyuş oluşturup ümmeti zilletten kurtarmaktır. Çağımızın Müslümanları da zilletten kurtulmak istiyorlarsa yeni baştan Seyyid Kutub’a dönmeli ve O’nu okumalıdırlar.” dedi.
Seyyid Kutub’un modası, zamanı geçmiş diyenlerin olduğunu hatırlatan Kazım Sağlam, O’nun modasının geçmesi için Ümmet birliğinin sağlanması, emperyalizmin topraklarımızdan çıkartılması, Siyonist devletin yıkılması gerekmektedir. Bugün bu durum değişmediğine göre O’nun fikir ve görüşlerinin önemi de kaybolmamıştır dedi.
Şehidin, Müslümanların iç ihtilaflarına hiç değinmediğini de belirten Sağlam, Bugün kendisini Seyyid Kutub’a atfeden insanların büyük bir kısmı bir iç düşman ihdas edip birbirleriyle uğraşıyorlar dedi.
Kazım Sağlam konuşmasının bu bölümünde şunları söyledi:
“Müslümanın Müslümanla uğraşacağı vakti yoktur. Bizim ötekimiz biz değiliz. Aramızda ihtilaflar, farklılıklar olabilir. Olmalıdır da. Bu farklılıklarımız zenginliktir. Ancak düşmanlık vesilesi yapılmamalıdır. Etnik, mezhebi ve düşünsel farklılıklar Müslümanları birbirlerine düşman etmemelidir. Kâfirler güçlerini bizlerden alıyorlar. Seyyid Kutub bunların önünü kesmek istemiştir. Eğer bugün Müslümanlar birlik ve beraberliklerini koruyamazlarsa emperyalistlerin kölesi olmaya devam ederler. Oysa Kutub’un birinci özelliği emperyalizmle savaşmaktır.”
Kazım Sağlam, Seyyid Kutub’un bid’at ve hurafelere de karşı çıktığını, ama bir yanlışı işaret etmekle ona düşmanlık beslemenin aynı şey olmadığını ifade ettikten sonra konuşmasını şöyle sonlandırdı:
“Bazı Müslümanların yaptıkları bizim hoşumuza gitmeyebilir, kızabiliriz; ama bu düşmanlık beslemeyi gerektirmez. Bizim düşmanımız açık İslam düşmanlarıdır. Siz düşman olarak kendinize yakın olan birisini seçerseniz hareket alanınız daralır, dünyayı göremez, körelirsiniz. Seyyid Kutub dünyayı görerek mücadele eden birisidir. Amerikan emperyalizmini, siyonizmi görmeyen, İslam’a sokulan bozguncu hareketleri görmeyenler birbirleriyle uğraşan Müslümanların Seyyid Kutub’a ve bu geniş ufka ihtiyaçları vardır. Biz birbirlerimizin kahrını çekmezsek, emperyalist düşmanların kahrını çekmeye devam ederiz. Ümmet, bütün islami tabelaların, mezhebi farklılıkların, yöntemsel ihtilafların toplamıdır. Biz ümmeti bir arada tutmaya çalışmalıyız. Bunun yolu ötekisini kendimizden seçmemektir. Benna’nın, ‘ittifak ettiğimiz konularda birlikte yürürüz, ihtilaf ettiğimiz konularda birbirimizden ayrılırız’ sözü önemlidir. Seyyid Kutub’u bir daha bu gözle okuyabilmemizi tavsiye ediyoruz.”
Panelin ikinci konuşmacısı AKMER kurucusu, yazar Hamza Er oldu.
Hamza Er konuşmasına, "Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin onlar diridirler" ayetinin bir yansıması olarak Seyyid Kutub'ub fikirlerinin ölümsüzlüğüne dikkat çekerek başladı. Şehidin fikirlerinden 49 yıl sonra bile dünyanın her bölgesinde konuşuluyor olmasının, eserleriyle binlerce insanın hidayetine vesile olmasının O'nun diri olduğunun göstergesidir diyen Er, Seyyid Kutub denilince akla gelmesi gereken fikir ve düşünceleri maddeler halinde sıraladı.
İlk olarak, inandığı değelere hayatını feda etme pahasına sadakat göstermesinin, azimeti tercih etmesinin önemine dikkat çeken Er, Söz ve amelin bütünleştiği bir dava adamı olarak Şehidin şahitlik yönüne vurgu yaptı. Hamza Er, hayatında ve son anında bile ümmete Hakkın şahitliğinin nasıl üstlenilebileceğini göstermiş ve ölümünü de şehidlikle taçlandırmış üstad Kutub'un Kağıthane'de konuşuluyor olmasının memnuniyetini dile getirdi.
İkinci olarak, Şehidin ümmetin yeniden ayağa kalkmasının Kur'an'la mümkün olduğu tesbitinin önemine işaret eden Er, Seyyid Kutub, "Kur'an'dan uzaklaşmış, kopmuş ve bu sebeple yenilmişlik hali içinde bulunan Müslümanlara çıkışın, kalkışın yeniden Kur'an'a dönüşle mümkün olabileceğini hatırlatmıştır. Akidesini, amellerini, önceliklerini, hedef ve yöntem tercihlerini Resulün vefatından yüzyıllar sonra üretilmiş olan fikirlerden değil, ashabın ilk ve temel eğitim kaynağı olan Kur'an'dan belirleyecek olan bir neslin önemine yönelik vurgular yapmıştır." dedi.
Hamza Er,"Seyyid Kutub teferruatlar arasına sıkıştırılmış, insanın ömründe bir veya iki kez karşılaşacağı hususların asıllaştırılmasıyla bulandırılmış islam anlayışını Rabbani hedeflerle yeniden buluşturmuş olan Seyyid Kutub, Müslümanların çevresine, dünyaya söyleyecek sözlerinin olması gerektiğini, Tevhid akidesinin red ve inşa özelliğini taşıdığını, bugün barışık yaşanan tüm hayat görüşlerinin hevaya, zanna dayandığından cahiliye olarak değerlendirilip reddedilmesinin zorunluluğunu ve örnek bir Kur'an neslinin inşasının Rabbani, Nebevi bir proje olduğunu çağın Müslümanlarına hatırlatmıştır." hatırlatmasını yaptıktan sonra Şehidin en önemli projesi olan "Örnek Kur'an Neslinin" özelliklerini aktardı.
Kutub'un Resulullah(s)'ın yetiştirdiği sahabe neslini örnek göstererek bu nesli yetiştiren araç ve değerleri tespit ettiğine değinen Hamza Er, kalkışın da yeniden bu araç ve değerlerle mümkün olabileceğini ifade etti. Seyyid Kutub'un yılanlardan bir yılan, şerlerden bir şer seçme anlayışını yıkarak, Kur'an kalkışlı bir ıslah projesini savunması O'nu Müslüman düşünürler arasında ayrı bir yere oturtmuştur diyen Er bu neslin 3 özelliğini şöyle sıraladı: Beslenilecek tek kaynak Kur'an'dır, Kur'an bilgilenmek ve haz almak için değil anlamak ve yaşamak için okunmalıdır, Bu okuma ve anlamanın bir sonucu olarak içerisinde bulunulan tüm cahili tavır ve davranışlar sorgulamaya tabi tutularak terk edilmelidir.
Örnek Kur'an Neslinin 3 özelliği üzerinde uzun açıklamalar yapan Er, "hamd olsun bugün Kur'an okunacak bir kitap olarak kabul gördü. Tefsir dersleri her yerde yapılmaktadır. Ama bu derslerin talebelerinde Kur'an dışı yönelişler ve eğilimler görülebilmektedir. Haram ve helal gözetmeksizin ayetlerin aksine fetva verebilecek kişiler aranmakta ve bulunabilmektedir." dedi.
Böyle bir okunuşun kişileri ve dolayısıyla toplumu diriltemeyeceğini söyleyen Hamza Er,"Kur'an okuyup "La"'sız bir dini benimseyenler, tağuti sisteme eklemlenenler, onun anayasal değerlerine destek verenler, muhalif kimliğini yitirmiş kişi ve gruplar görülebilmektedir. Aynı zamanda Kur'an'i değerleri ileri bir tarihe erteleyerek, devletin uyguladığı yasalara sıkıştıranlar da bulunmakta, Kur'an'ın imani, ahlaki ve adil tutumlarını hayatlarında gösteremeyen kişi ve gruplarda bulunmaktadır." dedikten sonra, bu iki Kur'an yaklaşımının sorunlu olduğu, böyle yaklaşımların inşa edeceği toplumun çarpık yapılaşma gibi yıkılmaya mahkum kalacağını ifade etti.
Kur'an Halkalarının, Kur'an'a arz eğilimlerinde de sorunlar olduğunu belirten Hamza Er, hurafe ve bid'atleri Kur'an'a arz eden, yani onun hakikat mesajına göre değerlendirenlerin hayatı Kur'an'a arz etmediklerinin görüldüğünü söyledi. Hamza Er, "dost ve düşman tercihlerini, veleyet, vekalet teslimiyetlerini, kıyafetlerini, ticari girişimlerini, kadın, erkek ilişkilerini, düğünlerini Kur'an'a arz etmeyen bu kesimlerin Kur'an'ın insanı inşa projeleri havada kalmakta, inandırıcılığını da kaybetmektedir" dedi.
Hamza Er konuşmasını şu ifadelerle özetledi:
"Komünizm tehlikesi ile korkutulan Müslümanlar kapitalist Batıya yaslanmış, onun ürettiği demokrasi, liberalizm, laiklik, ulusalcılık gibi değerlerle barışık yaşanabileceği anlayışına sahip olmuşlardı. Özellikle Türkiye’de Müslüman tanımı sağcı, devletçi, kavmiyetçi kirli kavramlarıyla izah edilir olmuştu. Böyle bir süreçte, kaynağı Allah’ın hükmüne, vahye dayanmayan, O’nun izin vermediği konularda düşünce, değer, yasa, kanun, sistem koyma hakkını kendinde gören tüm sistem ve görüşlerin cahiliye sistemi olarak tanımlanarak “La” diyerek reddedilmesinin zorunlu olduğu kolay bir tespit ve tercih değildi."
"Seyyid Kutub, Kur'an'dan beslenen neslin önemine işaret etmiştir. Toplumsal dönüşümün yol haritasının da Rabbimiz tarafından belirtildiğini Rabbani yöntem tanımıyla yapmıştır. Vahye dayanmayan düşüncenin cahili olduğunu reddedilmesinin zorunluluğu olduğunu söylemiştir. Medeni olmayı ilahi olan değerlerle bütünleşmekle eş tutmuştur. Hedef ve yöntem konusunda sapma yaşamadan bir hayatı inşa etmemizin zorunluluğunu belirterek, mücadelemizin, Nuh(s) gibi bir gemi dolduramadan sonuçlanabileceği gibi, Hz. Muhammed(s)'in fetihlerine benzer kazanımlara da ulaşabileceğinin unutulmaması gerektiğini hatırlatmıştır. Yani asıl olan istikamettir, Rabbani ilkelere sadakattir, sonuç Allah'a aittir."
İzleyenlerin sorularıyla açılım kazanan program, panelin hayırlar getirmesi duasıyla sona erdi.